hesabın var mı? giriş yap

  • "hayvan hakları savunucuları hala bülent ersoy'un kürkünü eleştiriyor.. lann olum deli misiniz, mal mısınız..? adam gözünü kırpmadan kendi çükünü kestirmiş, sizin koruyup kolladığınız 3-5 hayvana acır mı?"

  • fight club'a döndü lan ülke sayende. sabah takım elbise kravat, akşam biber gazı barikat.

  • aylar öncesinden bu dahi adam hakkında uzunca bir yazı kaleme alacağımı belirtmiştim :
    (bkz: değeri sonradan anlaşılan yazarlar/@kafkaesque)

    ama bu kadar geç olacağını tahmin etmemiştim. affola. bu entryi yazmadan önce, poe hakkında ekşide yazılanlara bakınca biyografik bilgi vermenin gereksizliğini farkettim. zira hali hazırda cidden de çok güzel yazılar var. bu nedenle biyografik bilgilerden ziyade, kendisi hakkında dünyaca ünlü edebiyatçıların görüşlerine ve elimde buluna edebiyat tarihlerinde kendisi için yazılanlara yorumsuz olarak yer vermeyi tercih ettim. ikinci bölümde ise türk edebiyatının kendisine bakış açısını vermeye çalıştım. her görüşün kaynağını da tek tek belirttim ki isteyen ilgili yazının tamamına ulaşabilsin. ancak, kaynak olarak özellikle brittanica gibi genel ansiklopedilerden uzak durdum.
    not: aşağıdaki tek bir cümlenin bile kopyala-yapıştır olmadığını vurgulamak isterim * *.

    ...........................................................................................................................................
    1- dünya edebiyatında edgar allan poe

    - "poe, avrupalıların ilk yazınsal mitidir. bununla poe'nun bir mite dönüştürülen ilk amerikalı yazar olduğunu kastediyorum. poe bir yaratı olmaktan çok, charles baudelaire'in çevirisidir. onun öykülerini çevirirken baudelaire kendisini çevirir. poe, baudelaire'dir"
    octavia paz, çamurdan doğanlar - can yayınları, 1996, sf 113.

    - "mutsuzluk kısa olmaz, ama kısa ve mutsuz bir yaşamı oldu. iradesiz ve en çelişik duygulara boyun eğebilen bir insandı. ama akla ve sağduyuya neredeyse tapıyordu. temelde romantik bir yazar olmasına karşın, yaratıcılıkta esinin değerini yadsımaktan, estetik yaratıcılığının salt zekadan kaynaklandığını savunmaktan hoşlanıyordu"
    jorge luis borges, bir ada bir kıta, can yayınları, 1995, sf 105-106.

    - "yazmaya hazır insan kibirlidir. fakat poe'nun kibri, içine sığındığı esrarlı zayıflıktan kaynaklanır. bu kibir büyük bir zaaftır; ama bu zaafiyetin edebiyata kazandırdıklarını kim ölçebilir? poe, edebiyatın en mükemmel egoistlerinden biridir. sevdiklerinin onu anlamaması onun için önemli değildir. onların sevgisi ve ilgisi ona yetiyordu. entelektüel özgüveni için onlara ihtiyacı yoktu. nihayetinde kendine hayranlık deliliğe dönüşecektir"
    julio cortazar, notos dergisi sayı 48, sf 24

    - "ne tuhaftır, ne muazzam yetenekli yazardır şu edgar poe! aynı zamanda ne cüretkardır onun hayal gücünün beklenmedik iniş çıkışları! neredeyse hep en uç gerçekliği seçer. kahramanını dış dünyada veya psikolojik alemde en sıradışı durumlar içerisinde bırakır. sonra da onun iç dünyasını müthiş keskin zeka örneğiyle, parmak ısırtan bir gerçekçilikle betimler. üstelik onun şahsına münhasır bir özelliği var ki onu bütün yazarlardan ayırır: hayal gücünün dinamikliği"
    fyodor dostoyevski, notos dergisi sayı 48, sf 29

    - "poe'nun şiirleri, teknik ve soyut güzelliğe dair keskin bir zekanın örneğidir"
    walt whitman, notos dergisi sayı 48, sf 32

    - "poe baudelaire'i aydınlatmış, zenginleştirmiş, pek çok konuda fikirlerini etkilemiştir; sözgelimi, yazı sanatının felsefesi, yapaylık teorisi, modern olanı anlama ve yerme, istisnai ve tuhaf olanın önemi, aristokratik tavır, mistik coşku, zarafet ve keskinlik zevki, hatta siyaset...baudelaire her bakımdan poe'dan gebe kalmış, esinlenmiş ve derinlik kazanmıştır"
    paul valery, notos dergi sayı 48, sf 41

    - " son zamanlarda edgar poe'ya dair çok şey konuşuldu. hakikaten de bunu hak ediyor. poe, her şeyden öte şaşkınlık uyandırıcıdır. heyecanı vermek ya da duyguları harekete geçirmekten ziyade hayret içinde bırakır"
    charles baudelaire, notos dergi sayı 48, srf 43

    - "poe'yu belli bir dereceden sonra ciddiye almak, kişinin ciddiyetten yoksun olduğunu gösterir. baudelaire onun engin bir filozof olduğunu düşünüyordu. bununla birlikte, her ikisi arasında daha büyük bir şarlatan, aynı zamanda daha büyük bir deha poe'dur"
    henry james, notos dergi sayı 48, sf 48

    - "poe'nun şöhreti beni hep şaşırtmıştır. birkaç dizesini, ara ara derinlikli olan eleştirel denemeleri başta olmak üzere düzyazı eserlerinin birkaç sayfasını bir hayli beğeniyorum. geri kalanı bana bayağı ve basmakalıp geliyor. bence kuzgun'un kalıcı bir edebi değeri yok"
    william butler yeats, notos dergi sayı 48, sf 48

    - "poe bir sanatçıdan ziyade bilimadamıdır. adeta ruhun ve bilincin kimyevi bir analizini yapar. poe, insan ruhunun dehlizlerine, mahzenlerine ve korkunç yeraltı geçitlerine inmiş bir maceracıydı. kendi kör talihinin alameti olan korkunçlukları seslendirdi"
    d.h. lawrence, notos dergi sayı 48, sf 54

    - "kendisi sinirlerine değil, sinirleri kendisine hakim olduğu için daha az canlılıkla yaşamaktadır. kaleme aldığı his ve korkunç kabusları fevkalade yakından biliyordu. delirmeğe arpa boyu mesafede sayısız buhranlar geçirmiş, sapıklıklara kapılmıştı. hikayeleri son derece dramatize edilmiş ve açılmış oldukları halde, bir yanında okuyucunun zihni cehdine amade gizli bir köşe, bir esrarlı nokta kalırdı. israfil'in kalp telleri üzerinde dolaştı. bu tellerin sesi başkalarını uyandırdı"
    kısa amerikan edebiyatı tarihi, carl von doren, varlık yayınları, 1961, sf 36-39

    "amerikan şair ve hikayecilerinin en iyilerinden olan edgar allan poe, dünya edebiyatının yönünü değiştirmiş devlerden biridir"
    kısa dünya edebiyatı tarihi, richard alcock, varlık yayınları, 1961, sf 197-198

    "pou'nun şiirinde amerikalı hiçbir şey yoktur. püriten gelenek ve amerikan yaşamı yapıtlarında hiç iz bırakmamıştır. ama avrupa edebiyatıyla da pek ilgisi yoktur; yalnız bir dahidir, yalnızca ardılları vardır, öncülleri yoktur. poe, romantik poetikanın esin kültüne karşı koyan ilk kişidir. uzun şiirin gerçek bir şiir olmadığını söyleyen ilk kişi de odur. şiirin amacı gerçeklik ve eğitici dersler vermek değildir"
    dünya yazın tarihi, antal szerb, dost kitabevi, 2008, sf 545-546

    "evlendiklerinde poe 26 karısı ise 13 yaşındaydı. buna bakarak pek çok kişi bu evliliğin mutluluk getirmeyeceğini ve yakında boşanma ile sonuçlanacağına hükmettiler. fakat durum hiç de öyle olmadı; ikisi bir arada romantik bir hayat sürdüler. çocuk denecek yaşta olan karısını poe, taparcasına sevdi ve bu sevginin verdiği güçle, ingiliz edebiyatının en kıymetli şiirlerini yazdı"
    meşhur adamların bilinmeyen tarafları, dale carnegie, ak basın ve yayınevi, 1969, sf 16-17

    "öldüğünde kırk yaşındaydı. hayatında hiçbir zaman tam başarı elde edemedi. sevdiği dört kadın da gözlerinin önünde acılar içerisinde kıvranarak öldü. dokunduğu her şey tam anlamıyla felakete dönüştü. ama bugün tüm dünyadaki insanlar herhangi bir amerikan yazarından çok edgar allan poe'nun şiirlerini, öykülerini okuyor. poe, amerika'nın dış dünyada tanınan bir numaralı, hatta mark twain'i bile gölgede bırakan edebiyatçısıdır"
    oscar nasıl wilde oldu, elliot engel, sel yayıncılık, 2002, sf 79

    "poe'nun karanlıktan korkması boşuna değildi. kendisi eğitimini bir mezarlıkta almıştı. poe'nun ingiltere'de gittiği yatılı okulun sınıfı mezarlığa bakıyordu. ders kitabını bile satın almayarak ucuza kaçan okul müdürü, matematik derslerini dışarıda, ölüler arasında verirdi. çocukların her birinden bir mezar taşı seçmesi, sonra da ölüm tarihinden doğum tarihini çıkararak ölünün yaşını bulması istenirdi. beden dersi de aynı neşeli ortamda (!) yapılırdı. okulun ilk günü her öğrenciye küçük bir tahta kürek verilirdi. sömestr sırasında ölen bir cemaat üyesi varsa, çocuklar mezar kazmaya gönderilir ve böylece vücudu canlandırıcı bir etkinlik yapılmış olurdu"
    büyük yazarların gizli hayatları, robert schnakenberg, bkz yayıncılık, 2010, sf 33

    ................................................................................................................................
    2- türk edebiyatında edgar allan poe

    - "poe ile ergenliğimde tanışmamı ve ona aşkla bağlanmamı sağlayan bu öykünün (içerden gelen william wilson), ruh ikizini arama uğraşındaki şapşal insanlığa çok yaraşır bir tokat olduğunu düşünüyorum"
    küçük iskender, notos dergi sayı 48, sf 33

    - "sihirli, muhteris, kararsız, kumarcı ve içkiye müptela olan boston'lu amerikan edgar poe, muzayeka içinde yaşadı ve ancak ölümünden pek az evvel şan ve şöhret kazandı. şair sifatile, muzlim ve suzişli bir hüzün, sanatkarane bir ahenk vardır. hikayeci sifatile, grotesk ve arap tarzında hikayeler telif etti. poe, esrarengiz, korkunç, müstekreh şeyleri, soğuk ve vazıh bir mantıkla hikaye etmek hususunda mahirdir"
    muhtasar avrupa edebiyatı tarihi, yusuf şerif, meb yayınları, 1935, sf 320 -321

    - "19. asrın birinci yarısında an azametli şöhret temin eden şahsiyet ise meşhur romancı poe oldu. esrarlı, korkunç, müstekreh şeyleri, en harikulade vakaları, hiç heyecansız, bitaraf bir görüşle, açık bir mantıkla, sanki tabii bir şeymiş gibi anlatmayı bilen poe'nun romanlarına bodler (baudelaire) meftun olarak onları "harikulade hikayeler" serlevhasile ve mükemmel bir tercümeyle fransızcaya mal etti"
    avrupa edebiyatı ve biz, ismail habib, remzi kitabevi, "1941, cilt iki - sf 210

    - "poe, ruhun iki ziyası, fecrin, sararmış ve korkunç ölümün ve vahşi ümitsizliğin şairidir. onun kahramanları katiller ve mecnunlardır. prometheus gibi çıplak olarak ızdırabın kayalarında çekiçlenmiştir. o cam gibi berrak ve anlayışlı şuurun iblisane fantezilerini birleştirir"
    dünya edebiyatı tarihi, fehmi yahya tuna, üçler basımevi, 1948, sf 263

    -"yazarın en büyük gayesi olan güzellik, kendi içinde mevcut olan güzellik, insanların kolayca ulaşabilecekleri bir yerde olmadığı gibi, sadece saf, kesif ve yüksek heyecan anlarında idrak olunabilir. bu idrak tesadüfi değil, emek mahsulüdür. ona ulaşmak isteyenler çalışmalı, gayret etmelidir. bazı mesut tesadüfler kafi değildir"
    büyük şairler ve şiirleri, tahsin yücel, varlık yayınları, 1968, sf 138

    - "poe, romandan başka bütün yazı türlerini denedi. yaptıklarının temel niteliği birlik, kısalık, esrarlı, gözlem keskinliği, sembolizm, psikolojik alegoridir"
    dünya edebiyatçılar sözlüğü, seyit kemal karaalioğlu, inkılap yayınevi, 1979, sf 430

    - "poe'nun iç sıkıntı yaratan malzemesi, kendi çevresindeki toplumsal gerçeklikte yatan bulanık günlük yaşamdan edindiği kaygı, korku ve kişisel sınırlamaların çarpık bir yansımasını oluşturur"
    türk ve dünya edebiyatçıları, aziz çalışlar, remzi kitabevi, 1987, cilt 3 - sf 360

    -- "öykücülüğün ilk temel kurallarını poe koydu. yapıtlarında kendine özgü gizemli ve boğucu havayı daha iyi yansıtabilmek için çeşitli bilim dallarından geniş ölçüde yararlandı. yazarın dehası yaşamına benzer; alabildiğine acılı, sıkıntılı ve dokunaklıdır. imgelemi, cehennemi konulardan kurtulamaz. "
    en ünlü dünya yazarları, türker acaroğlu, kaya yayınları, 1988, sf 380

    -- "poe, herman melville gibi amerikan edebiyatının en garip, en büyüleyici kişisidir. melville'e benzetilmesinin nedeni onun gibi, sistemli bir tuhaflıkla ve simgecilikte sıradışı olayları şiire ya da öykü türüne sokmanın yollarından birini bulmuş olmasıdır"
    batı edebiyatı, ali ihsan kolcu, akçağ yayınları, 2003, sf 435

    (bkz: modern amerikan edebiyatı/@kafkaesque)
    (bkz: batı dilleri ve edebiyatları/@kafkaesque)

  • bugün debe'de (previously on debe) yabancıların attığı bu içerikteki tweet'lerden derlenmek suretiyle atatürk övülmüş. bu bir örneklem yanlılığı (sampling bias) çeşidi. arayınca rte de buluyorsun, hatta en çok hitler için buluyorsun. şimdi bu adamlar muteber mi oldu? olmadı.

    bu tarz yöntemlerle övmeye kasmak, bu tarz övgülerle heyecanlanmak doğru değil. sonra yarın biri çıkıp aynı teknikle hiç övgüyü hak etmeyen birini bu yolla yüceltmek ister. bu modeli muteber bellediğinden itiraz da edemezsin. olmaz. atatürk'ü öveceksen reformlarıyla öv, zamanının ilerisinde yaptığı işlerle öv. ama niye atatürk övüyorsun? bu yaklaşımı davranışı öv ki başkası da atatürk tekelinde olmadığını bilip kendi de aynı övgüden nasiplenmek istesin. tüm süper özellikleri atatürk'e bahşedince onun tekelinde zannediliyor. bu sefer atatürk'ün yanlış yaptığı bir şey varsa onu da eleştirmek şahsına addedilen kutsiyetten problem oluyor. oysa sadece eylemlere odaklansan bunlar sıkıntı olmayacak. mesela övgü dizeceksen "kadınlara dünyadakinin çok daha ilerisinde hak ve özgürlük vermek ne süper şey lan!" diye öv mesaj yayılsın. atatürk'ten öteye gitsin komşu da nasiplensin, yan mahalledeki abi de nasiplensin.

    bize atatürk övme bize atatürk gibi olmayı öğret.

  • para var ki veriyoruz vergisini.

    halkın gözünün yaşına bakılmadan müteahhitlerin vergi borcunu silmek için yapılan ilave halk vergisidir.

  • kesinlikle uzak durulması gereken site/uygulama. 4 haziran'da profilimden bana ait olmayan 4 sipariş verilmiş. bunların 3'ü kuponla alınmış görünüyor, ancak bedelleri kredi kartımdan çekilmiş. sonuncusu normal sipariş ve 117 tl. bu siparişler için adreslerime 3'ü çorlu'da biri ataşehir'de olmak üzere 4 farklı adres eklenmiş. bir kısmında uydurma olduğu çok net olan 3131313131 şeklinde bir telefon numarası girilmiş. adreslerden iki tanesinde "binanın önündeyim" şeklinde açıklama var. fark ettiğimde büyük bir çaba göstererek müşteri hizmetlerine bağlandım, özetle mail atın dediler. attığım maile geri dönüş yapılmadı, bir kaç taciz mailinden sonra zahmet edip cevap verdiler. hesabımı kapatmaları 1 hafta sürdü. siparişlerin bedelleri için ise "biz bir şey yapamayız, bankanızla görüşün." dediler. böyle bir firma yemek sepeti.

    edit: bankaya yaptığım harcama itirazı sonucu hepsinin bedelini iade ettiler.

  • bakın bu öyle alelade bir sorun değil ve hiç kimse bu konuda hiçbir şey yapmıyor.
    bu konuda ne bir haber okudum, ne de bir gündem çalışmasına şahit oldum.

    geçtiğimiz günlerde dayımın oğlunun bir bahis sitesinde hesabının olduğu ve dayımın kredi kartlarını kullanarak burada kumar oynadığını öğrendik.
    bahsettiğim çocuk 17 yaşında bile değil. babasının kimlik bilgileri ile üyelik almış ve binlerce lira kaybetmiş.

    eğer bu konuda bir istatistik çalışması yapılırsa, gençler arasında kumarın korkunç seviyelere ulaştığını göreceksiniz. rastladığım bazı instagram paylaşımlarında gördüğüm yorumlar ve illegal bahis sitelerinin takipçi kitlesi tamamen 15-25 yaş grubu gençlerden oluşuyor. araştırmalarıma göre gençler arasında gates of olympus ve sweet bonanza adlı oyunlar çok popüler.

    illegal bahis siteleri, gençlerdeki işsizlik ve parasızlıkla besleniyor.

    ortalık anne babasının kredi kartlarını patlatan, cebindeki parayı son kuruşuna kadar bunlara kaptıran mutsuz ve umutsuz gençlerle dolu.
    neticede bu insanlar henüz genç ve tecrübesiz, böyle şeylerden medet ummaları ve hatalar yapmaları kaçınılmaz.

    benim dahi telefonuma hiç alakasız numaralardan spam mesajlar geliyor. ben artık bu sitelere el altından imkan verildiğine ikna olmuş durumdayım.
    ekşi sözlük'ü bile dakikasında sansürleyen bir siyasi rejim, isterse bunların fişini anında çekebilir, ama kılını dahi kıpırdatmıyor.

    toplumu, anne babaları da bu konuda bilinçlendirmek gerek. aksi halde çok geç olabilir!

    edit: bir takım sığırlar reklam yaptığımı ileri sürmüş. olum siz ne art niyetli boktan insanlarsınız lan. örnekledim ki farkındalık yaratayım, sorunun odağında bulunan öğelere dikkat çekeyim. bok yeme diyince bokun reklamını mı yapmış oluyorum? sizin ben aklınızı...

    ayrıca daha şimdiden gelen onlarca mesaj, yardım çığlığı... durum sandığımızdan da korkunç. gençler ihmale gelmez, ilgi ve sevgiye muhtaçtırlar. bize düşen onları korumak, sorunu gündemde tutmak ve yetkilileri bu konu hakkında aksiyon almaya zorlamak. türk genci sahipsiz değildir. bu işin peşini bırakmayalım.

    mesajların sadece bir kısmı;

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    ek: arkadaşlar hepinize dönüş yapabilmem ve yaşadıklarınızı paylaşabilmem imkansız. bizler bu konuda daha fazla ne yapabilir, hangi önlemleri alabiliriz? lütfen sorunun çözümüne yönelik geribildirimlerde bulunun ve enerjimizi oraya yönlendirelim.

  • belki bir miktar genelleyici olma riskini alacağım ama bu filmi izlerken filme konu olan toplumsal yapıyla içinde yaşadığımız ve bizim sinemamıza da damgasını vuran yapı arasındaki derin yarık çekti dikkatimi;

    şöyle ki, woody allen’ın filminde insanın varoluşuna dair pek çok büyük problem ( aşk, aldatma, seks, ayrılık, anlaşmazlık, yaşam-ölüm ikilemi ve intihar, inanç-inançsızlık, ruhsal kaygıların bedeni etkileyişleri, güvensizlik ve dahası) gündeme gelir. bunların hemen hiçbirini de çözmeden bırakır film. woody allen kesin çözümleri olan bir yönetmen rolü oynamaz, sadece hikaye eder, karakterler arasında problemleri dolaşıma sokar ve bu dolaşım aracılığıyla bazen depresif, bazen komik, bazen düşündürücü etkiler bırakır izleyicileri üzerinde. ama o problemler asla solipsist şekilde düşünülmez. mesela bu filmin en yalnız karakteri olan woody allen’ın oynadığı kişi bile onca kaygısı ve bölünmüşlüğü içinde dahi diğer insanlara laf atmaktan, onlara cevap yetiştirmekten, kafasına soru işareti tohumları ekmekten ve bunlarla uğraşmaktan vazgeçmez. aslında bu umutsuz karakteri yaşamda tutmaya devam eden şey de laf ebeliğine devam etme isteğidir . çok ciddi sorunları vardır ve bunları çözemeyeceğini bilir ama bir noktada yaşamını sona erdirmenin de bir çözüm olmadığını ya da kolaycı bir çözüm olduğunu da bilir. kendisine acı veren ikilemlerde sürüklenmekten vazgeçmediği gibi bu acıyı kullanarak yer yer mizaha ve çokça da düşünceye dönüştürür. ama sadece ana karakter de değil, filmde hemen herkesin yaşamsal dertleri vardır fakat birbirlerine küsmezler, birbirlerini aldatırlar ilişkilerinde ama aynı masaya oturup bu içsel sıkıntılarının masayı dağıtmasına izin vermezler. insan olmanın acısına tahammül edebilirler yani.

    içinde yaşadığım türkiye toplumundaysa yanılma ihtimalim açık olsa da bu birliktelik masası dağılmış ya da daha kötüsü hiç oluşmamış durumda. hemen herkes kendi köşesinde yalnız konumunda , bağlar gevşemiş, birbirini aldatma ihtimali olmayan bir ihanet yaftası kara bulut gibi her yeri sarmış durumda. woody allen’ın filmini hareket ettiren varoluş acısı bizim toplumumuzda dondurucu olmuş ve hareketsizliğe, taşlaşmaya, konumların dikeyliği ve yer değiştirmezliğine yol açmış.

    aslında kış uykusu filminin içinde yaşıyor gibiyiz ülkece. bir aydınlanma bekleyen kar altında mahsur kalmış karakterler gibiyiz. belki derinlerimizdeki sancı woody allen karakterlerininkinden daha az değil ama nedense harekete geçirmek yerine donduruyor ilişkileri, harekete geçirdiğinde de nefret ya da küfür kıyamet bir vasatlık seviyesinde oluyor bu. nutuklar atılıyor, büyük laflar ediliyor, bu laflar edilirken insanlar kırılıp dökülüyor, birlikte oturulan masalar dağılıyor, mizah yok oluyor, her şey trajik bir hal alıyor falan filan. ama bir türlü bir woody allen hüznü gelip yerleşemiyor. bir türlü dünya karşısındaki biçareliğimiz olumlu harekete dönüşemiyor.

    tabi mannathan ile türkiye, o insanlar ile bizler aynı koşullara ve imkanlara sahip değiliz, hiçbir zaman da olmayacağız zaten. fakat yine de benim içimi sıkan ve woody allen a imrendiren bir bakış açısı farkı var: acı aynı acı ama ortaya çıkan sonuç devasa derecede farklı. varoluşun anlamsızlığına ışık tutmanın daha incelikli yollarını aramak için belki de tekrar tekrar izlemek lazım bu güzel filmi.

  • dalga geçmek için ekran görüntüsü alan kişiyi saymazsak 4 kişinin izlediği yayındır. davutoğlu için bu bile fazladır.

  • 1994 yılında meydana gelen trajik bir olayla ünlenen sirk fili: tyke

    tyke, hawaii adalarının başkenti olan honolulu’daki circus ınternational'da gösteri yapan mozambikli dişi bir afrika savan filiydi. 20 ağustos 1994'te bir gösteri sırasında aniden eğitmeni allen campbell'ı öldürdü ve bakıcısı dallas beckwith'i ağır yaraladı, daha sonra arenadan kaçarak sokaklarda koşmaya başladı. tyke’i sakinleştiremeyen yerel polis sonunda 3.600 kilogram ağırlığındaki file 86 el ateş etti ve hayvan aldığı ağır yaralar nedeniyle öldü :(

    o dönem filden sorumlu olan antrenörü tyrone taylor'a göre, tyke bundan önce birkaç olaya daha karışmıştı. 21 nisan 1993'te, altoona, pennsylvania’da olan bir gösteri sırasında kaçtı ve bir kaplan eğitmenine de saldırarak 14.000 dolardan fazla zarara yol açtı. 23 temmuz 1993'te kuzey dakota'daki eyalet fuarı'nda da 25 dakika boyunca etrafta gezerek bir bakıcıya daha saldırdı.

    tyke ile ilgili yaşanan 94’teki son olay, vahşi hayvanların eğlence amaçlı kullanılmasına ve sirk hayvanlarına yapılan muameleye yönelik ciddi tartışmalara yol açtı. doğal yaşam alanından alıkonulan tyke, maruz kaldığı fiziksel ve psikolojik şiddetten dolayı sirk trajedilerinin ve hayvan haklarının sembolü haline geldi, fakat yine de bu üzücü ölüm hayvanları istismar ederek mal ve eğlence olarak kullanan sirklerin kapanmasına neden ol(a)madı… :(

    kaynak
    saldırının videosunu izlemek için kaynak